Bengu
Yeni Üye
Yuh Argo mu? – Mahalle Kahvesinde Başlayan Büyük Tartışma
Geçen hafta sonu bizim mahalle kahvesinde öyle bir olay yaşandı ki hâlâ gülüyorum.
Olayın baş aktörleri: mahallemizin stratejik planlama uzmanı Kemal abi, empati şampiyonu komşumuz Ayşe abla ve tabii ki ben, olaya şahit olan tarafsız gözlemci.
Bir pazar sabahıydı. Kemal abi, elinde gazetesi, çayını yudumlarken masada şöyle bir cümle kurdu:
— “Bu haberi görünce dedim ki… yuh!”
Tam o sırada yan masada oturan gençlerden biri başını kaldırdı:
— “Abi o kelime biraz argo değil mi ya?”
Masada bir sessizlik oldu. İşte o an, bu kelime üzerine mahalle çapında felsefi bir tartışma başladı.
---
Kemal Abi’nin Stratejik Analizi
Kemal abi, olayları çözüm odaklı yaklaşan bir tiptir. Sanki hayat bir satranç tahtası ve o her hamleyi üç adım önceden görüyor. Cebinden telefonunu çıkardı, “Türk Dil Kurumu” uygulamasını açtı.
— “Bak evlat,” dedi, “burada ‘yuh’ kelimesi hayret, şaşkınlık, kınama anlamında kullanılır. Kimi zaman olumsuz bir ton taşısa da, başlı başına küfür ya da hakaret değildir. Yani teknik olarak argo değil. Ama bağlama göre ağır gelebilir.”
Bu sırada sanki mahkeme salonunda delil sunuyormuş gibi telefonu masanın ortasına koydu. Hepimiz ekrana eğildik, kelimenin tanımına baktık.
---
Ayşe Abla’nın Empati Dersi
Ayşe abla ise başka bir pencereden baktı.
— “Bakın çocuklar,” dedi yumuşak bir sesle, “kelimenin teknik tanımı bir yana, karşındaki kişinin nasıl hissettiği de önemli. Bazen bir söz, sözlükte ne kadar masum görünse de, o anki ton, ortam ve duygu yükü onu kırıcı yapabilir. Mesela sen ‘yuh’ dediğinde karşındaki utanabilir, savunmaya geçebilir.”
Sonra genç çocuğa dönüp, “Sen bunu duyunca ne hissettin?” diye sordu. Çocuk biraz mahcup bir şekilde, “Açıkçası biraz küçümsenmiş gibi hissettim,” dedi.
Ayşe abla da gülümseyerek, “İşte mesele bu, kelimeyi değil, hissettirdiğini konuşmalıyız,” diye ekledi.
---
Mahallede Mikro Deney
Kemal abi, “Peki bakalım, bu kelime gerçekten ne kadar tepki çekiyor?” diyerek sahada test yapmaya karar verdi.
Plan şuydu: Kahvehanedeki beş farklı masaya gidip, sohbet sırasında bir cümlede “yuh” kelimesini kullanmak. Sonra tepkileri gözlemlemek.
İlk masa: Orta yaşlı tavla ekibi. Kemal abi, “Yuh be, bu zar nasıl gelir?” dedi. Millet güldü, kimse alınmadı.
İkinci masa: Üniversiteli gençler. Aynı tonla “Yuh, bu fiyat ne böyle?” dedi. Aralarında biri hafifçe kaşlarını kaldırdı ama gülmeye devam ettiler.
Üçüncü masa: Mahalle teyzeleri. Kemal abi aynı repliği söylediğinde teyzelerden biri, “Oğlum ayıp ayıp, büyüklerin yanında öyle denmez,” dedi. İşte orada kelimenin bağlama göre nasıl algılandığını hepimiz canlı olarak gördük.
---
Forum Üyelerinin Yorumu – Dijital Kahvede Devam Eden Sohbet
Olaydan sonra bu hikâyeyi forumda paylaştım, yorumlar sel gibi aktı:
Kullanıcı_Alper:
— “Bence argo değil ama saygısızca bir tonda söylenirse kırıcı olur. Yani ses tonunun gücü buradaki asıl mesele.”
Derya_35:
— “Ben bazen ‘yuh’ yerine ‘vay canına’ diyorum, hem aynı şaşkınlık var hem de kimse alınmıyor.”
TakımKaptanı:
— “Dil, zamana göre değişir. Belki de 20 yıl sonra ‘yuh’ tamamen komik bir ifadeye dönüşür.”
---
Sonuç: Kelimeler ve Köprüler
Bizim mahalledeki o pazar sabahı, bana bir şeyi net öğretti: Bir kelimenin “argo” olup olmadığı sadece sözlük tanımıyla değil, onu kullandığın bağlam, ses tonu ve karşındaki kişinin duygusal filtresiyle belirleniyor.
Kemal abi stratejik düşüncesiyle “yuh”un teknik açıdan masumiyetini ortaya koydu. Ayşe abla ise empatiyle, kelimelerin yüreklere nasıl dokunduğunu hatırlattı.
O yüzden belki de en güzeli, hem stratejik hem empatik bir yaklaşım geliştirmek:
— Söylemeden önce düşün: “Bu söz amacına hizmet edecek mi, yoksa köprüleri mi yakacak?”
— Eğer ikilemde kalıyorsan, biraz mizahla yumuşat, belki de “yuh” yerine “aaa, hayret!” gibi bir alternatif bul.
Sonuçta dil bir köprü. Biz istersek insanları birbirine bağlar, istersek tek kelimeyle uzaklaştırırız. Ve bence hepimiz, kahvehanede ya da forumda, köprü kuran tarafta olmalıyız.
---
İstersen sana bunun devamında “Yuh” kelimesinin tarihsel kökenleri ve kültürel algısı üzerine de bir forum hikâyesi kurgulayabilirim. Böylece hem mizahi hem de kültürel bir derinlik olur.
Ama önce sorayım: Bu hikâyenin devamını istiyor musun?
Geçen hafta sonu bizim mahalle kahvesinde öyle bir olay yaşandı ki hâlâ gülüyorum.

Olayın baş aktörleri: mahallemizin stratejik planlama uzmanı Kemal abi, empati şampiyonu komşumuz Ayşe abla ve tabii ki ben, olaya şahit olan tarafsız gözlemci.
Bir pazar sabahıydı. Kemal abi, elinde gazetesi, çayını yudumlarken masada şöyle bir cümle kurdu:
— “Bu haberi görünce dedim ki… yuh!”
Tam o sırada yan masada oturan gençlerden biri başını kaldırdı:
— “Abi o kelime biraz argo değil mi ya?”
Masada bir sessizlik oldu. İşte o an, bu kelime üzerine mahalle çapında felsefi bir tartışma başladı.
---
Kemal Abi’nin Stratejik Analizi
Kemal abi, olayları çözüm odaklı yaklaşan bir tiptir. Sanki hayat bir satranç tahtası ve o her hamleyi üç adım önceden görüyor. Cebinden telefonunu çıkardı, “Türk Dil Kurumu” uygulamasını açtı.
— “Bak evlat,” dedi, “burada ‘yuh’ kelimesi hayret, şaşkınlık, kınama anlamında kullanılır. Kimi zaman olumsuz bir ton taşısa da, başlı başına küfür ya da hakaret değildir. Yani teknik olarak argo değil. Ama bağlama göre ağır gelebilir.”
Bu sırada sanki mahkeme salonunda delil sunuyormuş gibi telefonu masanın ortasına koydu. Hepimiz ekrana eğildik, kelimenin tanımına baktık.
---
Ayşe Abla’nın Empati Dersi
Ayşe abla ise başka bir pencereden baktı.
— “Bakın çocuklar,” dedi yumuşak bir sesle, “kelimenin teknik tanımı bir yana, karşındaki kişinin nasıl hissettiği de önemli. Bazen bir söz, sözlükte ne kadar masum görünse de, o anki ton, ortam ve duygu yükü onu kırıcı yapabilir. Mesela sen ‘yuh’ dediğinde karşındaki utanabilir, savunmaya geçebilir.”
Sonra genç çocuğa dönüp, “Sen bunu duyunca ne hissettin?” diye sordu. Çocuk biraz mahcup bir şekilde, “Açıkçası biraz küçümsenmiş gibi hissettim,” dedi.
Ayşe abla da gülümseyerek, “İşte mesele bu, kelimeyi değil, hissettirdiğini konuşmalıyız,” diye ekledi.
---
Mahallede Mikro Deney
Kemal abi, “Peki bakalım, bu kelime gerçekten ne kadar tepki çekiyor?” diyerek sahada test yapmaya karar verdi.
Plan şuydu: Kahvehanedeki beş farklı masaya gidip, sohbet sırasında bir cümlede “yuh” kelimesini kullanmak. Sonra tepkileri gözlemlemek.
İlk masa: Orta yaşlı tavla ekibi. Kemal abi, “Yuh be, bu zar nasıl gelir?” dedi. Millet güldü, kimse alınmadı.
İkinci masa: Üniversiteli gençler. Aynı tonla “Yuh, bu fiyat ne böyle?” dedi. Aralarında biri hafifçe kaşlarını kaldırdı ama gülmeye devam ettiler.
Üçüncü masa: Mahalle teyzeleri. Kemal abi aynı repliği söylediğinde teyzelerden biri, “Oğlum ayıp ayıp, büyüklerin yanında öyle denmez,” dedi. İşte orada kelimenin bağlama göre nasıl algılandığını hepimiz canlı olarak gördük.
---
Forum Üyelerinin Yorumu – Dijital Kahvede Devam Eden Sohbet
Olaydan sonra bu hikâyeyi forumda paylaştım, yorumlar sel gibi aktı:
Kullanıcı_Alper:
— “Bence argo değil ama saygısızca bir tonda söylenirse kırıcı olur. Yani ses tonunun gücü buradaki asıl mesele.”
Derya_35:
— “Ben bazen ‘yuh’ yerine ‘vay canına’ diyorum, hem aynı şaşkınlık var hem de kimse alınmıyor.”
TakımKaptanı:
— “Dil, zamana göre değişir. Belki de 20 yıl sonra ‘yuh’ tamamen komik bir ifadeye dönüşür.”
---
Sonuç: Kelimeler ve Köprüler
Bizim mahalledeki o pazar sabahı, bana bir şeyi net öğretti: Bir kelimenin “argo” olup olmadığı sadece sözlük tanımıyla değil, onu kullandığın bağlam, ses tonu ve karşındaki kişinin duygusal filtresiyle belirleniyor.
Kemal abi stratejik düşüncesiyle “yuh”un teknik açıdan masumiyetini ortaya koydu. Ayşe abla ise empatiyle, kelimelerin yüreklere nasıl dokunduğunu hatırlattı.
O yüzden belki de en güzeli, hem stratejik hem empatik bir yaklaşım geliştirmek:
— Söylemeden önce düşün: “Bu söz amacına hizmet edecek mi, yoksa köprüleri mi yakacak?”
— Eğer ikilemde kalıyorsan, biraz mizahla yumuşat, belki de “yuh” yerine “aaa, hayret!” gibi bir alternatif bul.
Sonuçta dil bir köprü. Biz istersek insanları birbirine bağlar, istersek tek kelimeyle uzaklaştırırız. Ve bence hepimiz, kahvehanede ya da forumda, köprü kuran tarafta olmalıyız.
---
İstersen sana bunun devamında “Yuh” kelimesinin tarihsel kökenleri ve kültürel algısı üzerine de bir forum hikâyesi kurgulayabilirim. Böylece hem mizahi hem de kültürel bir derinlik olur.
Ama önce sorayım: Bu hikâyenin devamını istiyor musun?