Cicek
Yeni Üye
Ervâhı Ne Demek? Bir Yürek Hikâyesi
Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlere kalbimde bir iz bırakan ve düşündüren bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Ervâh. İçimi saran bu kavram, her şeyden önce bir anlamın ötesine geçen, derin bir hissiyatı barındırıyor. Çoğu zaman farkında olmadan içsel dünyamızda hepimizin bir şekilde bağlantı kurduğu, bir şekilde hissettiği bu kavram, beni düşündürmeye itti. Bu yazımda da “Ervâhı ne demek?” sorusunu, bir hikâye aracılığıyla, hem erkeklerin çözüm odaklı bakış açısını hem de kadınların empatik yaklaşımını gözler önüne sererek anlatmak istiyorum.
Hikâyemi paylaşıyorum, umarım hepiniz kendinizden bir parça bulursunuz.
Bir Kış Akşamı: Yüzleşme Zamanı
Bir kış akşamı, Ayşe ve Can, küçük bir kafenin köşe masasında karşılıklı oturuyorlardı. Dışarıda kar yağıyor, pencereden içeri sızan soğuk hava, her ikisinin de sesine karışıyordu. Ayşe, zaman zaman hüzünlü bakışlarla pencereye göz gezdiriyor, kalbinin derinliklerinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Can ise bir yudum kahve alıp, yüzünde çözüm odaklı bir ifadeyle, Ayşe'yi gözlemliyordu.
Ayşe’nin yüzündeki kırılganlık, onun içinde var olan boşluğu yansıtıyordu. Bir şeyleri kaybetmişti ama ne olduğunu bilmiyordu. Ya da belki de kaybetmekten korktuğu bir şey vardı ve bu korku, kalbinde büyüyordu. Bir şeyler yanlış gibiydi ama tam olarak neydi, bu sorunun cevabı bulamıyordu.
“Buna bir çözüm bulmalıyız,” dedi Can, bir anda. “Hadi, anlat neyin var?”
Ayşe biraz duraksadı, gözlerini Can’a çevirdi. Erkeklerin bazen çözüm odaklı bakış açıları insanı zorlar, demek istediği her şeyi hemen halletmek isterler. Ama bu sefer öyle değildi, çünkü Ayşe bunu çözmek istemiyordu. Bu, çözülmesi gereken bir problem değil, bir duyguydu.
“Bilmiyorum, Can… Ama bir şey eksik. Kalbimde bir boşluk var ve her geçen gün büyüyor. İnsanların ruhları arasında bir bağ olduğunu hissediyorum. Hatta bazen, birinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini… Derin bir bağdan bahsediyorum. Ervâhı düşünüyorum.”
Can şaşkın bir şekilde başını salladı. “Ervâh mı? Ne demek şimdi o? Bir anlamı var mı?”
Ayşe, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. “Ervâh, ruhların, yani ölülerin değil, ama canlıların birbirleriyle olan bağları demek. Bir insanın ruhu başka birine ne kadar yakınsa, işte o bağ, ervâh diye tanımlanır. Ruhsal bir bağlantıdır, bir tür his. Bazen, birinin yanında olmadan da onu hissedersin. O kadar yakın olur ki, aradaki mesafe yokmuş gibi.”
Can, her zaman pragmatik düşünen biriydi. Ayşe'nin söylediklerine anlam vermek istese de, bu açıklama onun mantığına pek uymuyordu. "Anlıyorum ama..." diye başladı, "Bunu çözebilir miyiz? Yani, bu tür bir bağ kurmak mümkün mü?"
Ayşe gülümsedi, ama bu gülümseme içinde bir hüzün vardı. "Bazen, bağ kurmak zor. Erkekler, her şeyin bir çözümü olduğunu düşünür. Ama bazı duygular, çözülmekten ziyade hissedilmelidir."
Duyguların Zorluğu ve Ruhsal Bağlar
Ayşe’nin sözleri, Can’ın kafasında yankı yapıyordu. O, her zaman mantıklı ve stratejik düşünmeye alışmıştı. Ama Ayşe'nin hissettiği bu ruhsal bağ, çözülmesi gereken bir problem değil, tam tersine var olması gereken bir şeydi. Ve bu şey, çözüm aramakla bulunmazdı.
Ayşe’ye daha dikkatli bakmaya başladığında, Can da bu ruhsal bağın varlığını bir şekilde hissetti. Gerçekten de, insanların bazen birbirleriyle “görünmeyen” bağlar kurduğu hissi vardı. Birbirlerinin duygularını anlayabiliyor, birinin acısını hissedebiliyorduk. İşte buna ervâh diyorduk.
Ayşe'nin söyledikleri onu derinden etkileyip, bir noktada yavaşça konuşmaya başladı: “Bazen sana yakınken, kalbimde bir şeyler eksik oluyor. Oysa her şeyin doğru olduğunu düşündüğümüzde bile, bazı bağların farkına varamıyoruz. Belki de bu yüzden ruhlarımız arasındaki o bağlantıyı bulmak, bir tür kendini anlamak. Birbirimizle ne kadar derin bağlar kurarsak, o kadar doğru hissediyoruz, değil mi?”
Ayşe’nin gözlerinde bir ışıltı vardı; Can, onun bu açıklamalarıyla derin bir farkındalık yaşamaya başlamıştı. Bu, çözüm gerektiren bir şey değildi. Bir insanın sadece hissetmesi gereken bir şeydi.
Hikâyenin Sonu ve Ruhsal Bağlarımız
Ve o akşam, Ayşe ile Can’ın sohbeti, hem derinleşti hem de değişti. Can, Ayşe’nin gözlerindeki hüzünlü bakışları daha farklı bir şekilde anlamaya başladı. Bazen erkeklerin çözüm odaklı bakışlarıyla her şeyi düzelteceklerini düşünürler, ama bazı duygular var ki, sadece onlarla “olmak” gerekir. Ayşe’nin “ervâh” dediği şey de tam olarak buydu. Ruhların, hissedilen bağların bir anlamı vardı. İki insan arasında bir köprü kurmak, çözüm aramaktan çok, var olmaya bağlıydı.
Sevgili forumdaşlar, sizce de hayatımızda bazen bir şeyleri çözmeye çalışmak yerine, sadece hissetmek, bağ kurmak, ve birbirimizin ruhsal varlığını anlamak daha mı önemli? Sizin de bu tür bir bağ kurduğunuz biri var mı? Ya da “Ervâh” dediğinizde aklınıza neler geliyor? Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili forumdaşlar,
Bugün sizlere kalbimde bir iz bırakan ve düşündüren bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Ervâh. İçimi saran bu kavram, her şeyden önce bir anlamın ötesine geçen, derin bir hissiyatı barındırıyor. Çoğu zaman farkında olmadan içsel dünyamızda hepimizin bir şekilde bağlantı kurduğu, bir şekilde hissettiği bu kavram, beni düşündürmeye itti. Bu yazımda da “Ervâhı ne demek?” sorusunu, bir hikâye aracılığıyla, hem erkeklerin çözüm odaklı bakış açısını hem de kadınların empatik yaklaşımını gözler önüne sererek anlatmak istiyorum.
Hikâyemi paylaşıyorum, umarım hepiniz kendinizden bir parça bulursunuz.
Bir Kış Akşamı: Yüzleşme Zamanı
Bir kış akşamı, Ayşe ve Can, küçük bir kafenin köşe masasında karşılıklı oturuyorlardı. Dışarıda kar yağıyor, pencereden içeri sızan soğuk hava, her ikisinin de sesine karışıyordu. Ayşe, zaman zaman hüzünlü bakışlarla pencereye göz gezdiriyor, kalbinin derinliklerinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordu. Can ise bir yudum kahve alıp, yüzünde çözüm odaklı bir ifadeyle, Ayşe'yi gözlemliyordu.
Ayşe’nin yüzündeki kırılganlık, onun içinde var olan boşluğu yansıtıyordu. Bir şeyleri kaybetmişti ama ne olduğunu bilmiyordu. Ya da belki de kaybetmekten korktuğu bir şey vardı ve bu korku, kalbinde büyüyordu. Bir şeyler yanlış gibiydi ama tam olarak neydi, bu sorunun cevabı bulamıyordu.
“Buna bir çözüm bulmalıyız,” dedi Can, bir anda. “Hadi, anlat neyin var?”
Ayşe biraz duraksadı, gözlerini Can’a çevirdi. Erkeklerin bazen çözüm odaklı bakış açıları insanı zorlar, demek istediği her şeyi hemen halletmek isterler. Ama bu sefer öyle değildi, çünkü Ayşe bunu çözmek istemiyordu. Bu, çözülmesi gereken bir problem değil, bir duyguydu.
“Bilmiyorum, Can… Ama bir şey eksik. Kalbimde bir boşluk var ve her geçen gün büyüyor. İnsanların ruhları arasında bir bağ olduğunu hissediyorum. Hatta bazen, birinin ne düşündüğünü, ne hissettiğini… Derin bir bağdan bahsediyorum. Ervâhı düşünüyorum.”
Can şaşkın bir şekilde başını salladı. “Ervâh mı? Ne demek şimdi o? Bir anlamı var mı?”
Ayşe, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. “Ervâh, ruhların, yani ölülerin değil, ama canlıların birbirleriyle olan bağları demek. Bir insanın ruhu başka birine ne kadar yakınsa, işte o bağ, ervâh diye tanımlanır. Ruhsal bir bağlantıdır, bir tür his. Bazen, birinin yanında olmadan da onu hissedersin. O kadar yakın olur ki, aradaki mesafe yokmuş gibi.”
Can, her zaman pragmatik düşünen biriydi. Ayşe'nin söylediklerine anlam vermek istese de, bu açıklama onun mantığına pek uymuyordu. "Anlıyorum ama..." diye başladı, "Bunu çözebilir miyiz? Yani, bu tür bir bağ kurmak mümkün mü?"
Ayşe gülümsedi, ama bu gülümseme içinde bir hüzün vardı. "Bazen, bağ kurmak zor. Erkekler, her şeyin bir çözümü olduğunu düşünür. Ama bazı duygular, çözülmekten ziyade hissedilmelidir."
Duyguların Zorluğu ve Ruhsal Bağlar
Ayşe’nin sözleri, Can’ın kafasında yankı yapıyordu. O, her zaman mantıklı ve stratejik düşünmeye alışmıştı. Ama Ayşe'nin hissettiği bu ruhsal bağ, çözülmesi gereken bir problem değil, tam tersine var olması gereken bir şeydi. Ve bu şey, çözüm aramakla bulunmazdı.
Ayşe’ye daha dikkatli bakmaya başladığında, Can da bu ruhsal bağın varlığını bir şekilde hissetti. Gerçekten de, insanların bazen birbirleriyle “görünmeyen” bağlar kurduğu hissi vardı. Birbirlerinin duygularını anlayabiliyor, birinin acısını hissedebiliyorduk. İşte buna ervâh diyorduk.
Ayşe'nin söyledikleri onu derinden etkileyip, bir noktada yavaşça konuşmaya başladı: “Bazen sana yakınken, kalbimde bir şeyler eksik oluyor. Oysa her şeyin doğru olduğunu düşündüğümüzde bile, bazı bağların farkına varamıyoruz. Belki de bu yüzden ruhlarımız arasındaki o bağlantıyı bulmak, bir tür kendini anlamak. Birbirimizle ne kadar derin bağlar kurarsak, o kadar doğru hissediyoruz, değil mi?”
Ayşe’nin gözlerinde bir ışıltı vardı; Can, onun bu açıklamalarıyla derin bir farkındalık yaşamaya başlamıştı. Bu, çözüm gerektiren bir şey değildi. Bir insanın sadece hissetmesi gereken bir şeydi.
Hikâyenin Sonu ve Ruhsal Bağlarımız
Ve o akşam, Ayşe ile Can’ın sohbeti, hem derinleşti hem de değişti. Can, Ayşe’nin gözlerindeki hüzünlü bakışları daha farklı bir şekilde anlamaya başladı. Bazen erkeklerin çözüm odaklı bakışlarıyla her şeyi düzelteceklerini düşünürler, ama bazı duygular var ki, sadece onlarla “olmak” gerekir. Ayşe’nin “ervâh” dediği şey de tam olarak buydu. Ruhların, hissedilen bağların bir anlamı vardı. İki insan arasında bir köprü kurmak, çözüm aramaktan çok, var olmaya bağlıydı.
Sevgili forumdaşlar, sizce de hayatımızda bazen bir şeyleri çözmeye çalışmak yerine, sadece hissetmek, bağ kurmak, ve birbirimizin ruhsal varlığını anlamak daha mı önemli? Sizin de bu tür bir bağ kurduğunuz biri var mı? Ya da “Ervâh” dediğinizde aklınıza neler geliyor? Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.